Çizgi film Mantarları

Yağmur yağdıkça aklıma aniden beliriveren mantarlar geliyor.

Çizgi film mantarlarını nasıl bilirsiniz?

Kırmızı, üzeri beyaz puanlı, şeker, sevimli, neşeli, komik, gizemli…

Hemen Google’a Cartoon ve mushroom sözcüklerini yazdım ve evet tam da tahmin ettiğim gibi oldu… Bakın…

googlemantar

İşte size birkaç örnek daha.

Google’da arana kelime: Smurfs mushroom. Çıkan görüntü:

4503570599_a5c8b5aceb

Google’da arana kelime: Miffy mushroom. Çıkan görüntü:

DownloadedFile

Google’da arana kelime: HelloKitty mushroom. Çıkan görüntü:

images

Gerçekten de çok sevimliler değil mi?

Aha, işte orada durun.

Oğlak yayınlarından çıkan Jilper Barutçiyan imzalı bir kitapçık var.

Adı Başlıca yenilebilir, lezzetli mantarlar ve Başlıca öldürücü zehirli mantarlar.

Burada okuduğum bir bilgiyi paylaşıyorum. Biraz önce sözünü ettiğim mantarın adı Amanita muscaria.

Ve zehirli bir mantar.

Nedense çocuklara yapılan pek çok üründe belki de albenisi fazla olduğu için hep bu mantar kullanılır. Doğada albenili şeylere aman dikkat! Zaten aldanan hep yakalanmaz mı?

Kitaptan bir bilgi de yağmurlu havalarda Amanita muscaria‘nın üzerindeki beyaz pullar yok olabiliyor ve yenilebilir kırmızı mantar Amanita caesarea ile karıştırılabiliyor.

Bakın bu da ana sınıfındayken okulda yaptığımız bir gösteride ben… Aklımdaki mantar imgesinin buradan geldiği kesin.

mantar

Orada gözlüklü  Amanita muscaria olarak karşınızdayım.

Aman bu kitapçıktan mutlaka bir tane edinin sonra çocuğunuz okulla birlikte gittiği orman gezisinden elinde bir Amanita muscaria ile geri dönmesin.

Benden size söylemesi!

Çocuk ve Ölüm

Geçenlerde arkadaşlarımızla oturuyoruz. Yanımızda 7 yaşındaki oğulları da var. Konuşma sırasında birden ortaya çıktı ki, torun henüz babaannenin ölümünden habersiz. Er ya da geç öğrenecek kuşkusuz. Ancak anne-baba, doğru zaman hangisi emin değil.

Acaba çocuklardan ölümü saklayarak ya da onlara bir yakınının öldüğünü geç söyleyerek iyi mi yapıyoruz kötü mü? Onları birşeylerden korumaya çalıştığımızı düşünürken acaba kafalarında başka sorulara mı neden oluyoruz?

 *   *   *

Türkiye’deki çocuk kitabı yayıncılarının, çevirtip yayımlamak üzere kitap seçerken elediği bazı konular vardır. Bunlardan bir tanesi de ölüm teması. Biz ölüm konusuna hiç değinmez; çocuklarımıza bunu nasıl anlatacağımızı hiç bilmezken yurtdışında bu konuda yazılmış pekçok çocuk kitabı olduğunu biliyorum.

Bizim  Marsık Yayıncılık olarak çocuklar için dergisini yayımladığımız Hollandalı bir karakter var: Miffy. Dergiyi yaratım sürecinde; bu sevimli tavşanın öykü kitaplarını ve style guide’nı sıkça kurcalıyorum. Bu kurcalama sırasında; Miffy’nin yaratıcısı Dick Bruna’nın cenaze ve mezarlık temasını işlediği bir macerasının görsellerine de rastladım. Bu macerada Miffy büyükannesini kaybediyor. Çizimlerde, bu duruma çok üzülen Miffy’nin mezarlık başında ağlayan görüntüleri var. Dikkat! Miffy, okul öncesi çocuklar için hazırlanmış. Oldukça basit tasarımıyla hitap ettiği yaş grubunu kimi zaman ikiye kadar da düşürüyor.

Acaba ölüm de öğrenilen bir şey midir? Cenazelerde pek çok yetişkinin ‘ben bu durumda ne yapacağımı bilemiyorum’, ‘ben arayamam, telefonda ne diyeceğimi bilemiyorum’, ‘ben gelemem mezarlıklarda kötü oluyorum’ gibi şeyler söylediklerini hepimiz duymuşuzdur. Acaba bu durum küçük yaşta ölüm kavramını öğrenmediğimizden mi kaynaklanıyor? Bir yakının kaybı elbette çok acı. Ama bunu hepimiz bir şekilde yaşıyoruz. (Bunu yazarken ani kayıplardan, erken ölümlerden söz etmiyorum elbette.)  Aslında belki de yetişkinler olarak biz kendimizi ölüm duygusuna hazırlayamadığımız için, bunu çocuklarımızdan da saklıyoruz.

Ancak çocuklar, her konuda olduğu gibi bu konuda da rahat olabiliyorlar. İşte sizlere yakınlarımdan duyduğum bazı örnekler:

Defne’nin dedesi hastalanır ve hastaneye yatar. Defne’nin annesi durumu nasıl anlatacağını kestiremez ama ona bilgi de vermek ister. “Bugün deden hastanede; çünkü çok hasta,” der. Defne kısa sürede duruma alışır ve her gün annesi geldiğinde ona dedesini sorar, hastalığı hakkında bilgi alır. Maalesef dede ölür. Anne eve gelir. Defne heyecanla dedesinin durumunu sorduğunda, annesi ne diyeceğini bilemez. Sonra ona bir şekilde durumu anlatmaya çalışmanın en iyi seçenek olduğuna karar verir. Onu pencerenin yanına çağırır ve gökyüzündeki bulutları göstererek “Defnecim deden artık aramızda değil. Gökyüzünde. Bulutların arasında meleklerle birlikte. İstediğin zaman ona el sallayabilirsin,” der.

Defne birden sinirlenir annesine döner ve… “Ne yani onu gömmediniz mi?” diye sorar.

 *   *   *

Pedagog, Cem’in ailesine oğullarının ölüm kavramına alışması için onu uzak bir akrabalarının cenazelerine götürmelerini salık verir. Cem heyecanlıdır. Ne yapacağını bilemez. Oraya gittiklerinde annesine sürekli sorular sorar:

– Neden herkes ağlıyor?

– Çünkü … artık yok. O öldü. Herkes onu bir daha göremeyeceği için çok üzgün ve bu nedenle de ağlıyor.

– İnsanlar ellerini yukarı doğru kaldırarak ne yapıyor?

– Dua ediyorlar. Ölen kişiyi düşünüyorlar ve ona iyi dileklerde bulunuyorlar.

Cem bir an sessiz kalır. Sonra kocaman gözlerle sorar:

– Ben hiç dua bilmiyorum. Atatürk şiiri okusam olur mu?

 *   *   *

Bora’nın dedesi ölmüştür. Babası yanına gelir ve dedesinin artık olmadığını çok uzaklara gittiğini söyler.

Bora sinirlenir: “Peki ama bana yüz lira verecekti? Şimdi onu kim verecek?”

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: