
Yopougonlu Kız Aya’nın maceralarını kaç haftadır elimden düşürmüyorum. Aslında Aya’yla tanışmam çok daha öncesine dayanıyor. Arkadaşım Levent, İstanbul’a geldiğinde bana altıncı albümü getirince başa dönüp tekrar okumaya başladım. Henüz ona kitap için teşekkür etme şansı da bulamadım. Önce ‘okuyup ararım’ dedim. Sonra ‘yazayım’ dedim ve iş uzadı gitti. Eminim bu ona ilginç bir sürpriz olacak.

Aya’nın yaratıcısı Fildişi Sahilleri’nde doğduktan(1971) sonra 12 yaşındayken Fransa’ya amcasının yanına okumaya gelen Marguerite Abouet. Çizimler Abouet’nin kocası Clément Oubrerie‘nin. İkisinin de karıkoca ilk çizgiroman denemeleri. Abouet, 12 yaşında ülkesinden ayrılmış olmasına rağmen, kendi doğup büyüdüğü yerle ilgili gözlemlerini çok net kilitlemiş hafızasına. Sonra onlara Fransa’da geçen genç kızlık dönemiyle dönüp bakmış ve ortaya harika bir eser çıkarmış. Tıpkı Marjane Satrapi‘nin Persepolis‘i kadar gerçek, tıpkı onun kadar yaşanmış. Zaten Abouet, Aya’yı yaratma süreci boyunca Marjane Satrapi’den etkilendiğini de gizlemiyor. Afrika’yı açlığın ve savaşın dışında göstermek istediğini ve bu nedenle bu çizgiromanları yazdığını söylüyor.

Aya de Yopougon, Fildişi Sahilleri’nin Yopougon kentinde yaşayan Aya adlı genç kız ve onun çevresindekilerin yaşamını anlatıyor. Kitabın hemen başında karakterleri tanıyoruz. Sonra da kendimizi Yopougon sokaklarında buluyoruz. Ignace ve Fanta’nın kızları Aya arkadaşlarından farklı. Hedefi okumak ve doktor olmak. Oysa öteki kızlar güzellik ve oğlanların peşinde. Birinci albüm o kadar heyecanlı bitiyor ki hemen ikincisini alıp okumak istiyorsunuz. Her kitabın sonunda bir de bonus bölümü var: Yemek tariflerinden, kalça sallamaya, bele pagne bağlamaya kadar Fildişi Sahilleri’ne özgü pek çok bilgi yer alıyor.
Aya henüz Türkçeye çevrilmedi. Bu yazıyı okuduktan sonra bu kitapları Türkçe basmak isteyen yayıncı olursa mutlaka ilk iki kitabı birden yayına hazırlamalı. Yoksa okuru sinir eder. İngilizce’ye de yalnızca ilk 3 albüm çevrilmiş. Fransızcam temel düzeyde olduğu halde dört, beş ve altıncı albümleri de okudum. Elimde sözlük bazen balonların içindeki tüm sözcüklere baktım. Şu anda altıncı kitabın son 10 sayfasındayım ve bitecek diye de okumak istemiyorum.
Aya’nın haklarını temsil eden Syvain önümüzdeki hafta bir etkinlik için İstanbul’da olacak ve yayıncılarla görüşecek.

Şimdi gelelim en güzel sürprize. Sylvain ile yazıştık! Onun aracılığıyla Abouet ‘Kabartma Tozu’ için sorduğum sorularu yanıtladı.
İşte minik röportajımız:
Bir röportajınızda, Aya’da en sevdiğiniz karakterlerin Félicité ve Hervé olduklarını okudum. Gerçekten de bu karakterler çok yalın ama bir o kadar da hisliler. Hayat da onlara her zaman gülümsüyor. Acaba onları sevdiğiniz için mi, maceralar boyunca onlara hep sahip çıkıyorsunuz?
M. Abouet: Tüm karakterlerimi seviyorum: Hem iyileri, hem kötüleri. Ama Özellikle Félicité ve Hervé konusunda çok hassasım ve onlardan çok ilham alıyorum. Çünkü onlar gerçekten çok yoksunlar ve azimleri dışında tutunacakları bir şey yok.

Genç yaşta ülkenizden çıktınız. Fransa’ya okumaya gittikten sonra Abidjan’a ne sıklıkta döndünüz? O döneme ait anılarınızı hafızanıza sıkıca kilitlemiş olmalısınız. O dönemde günlük tutmuş muydunuz? Bugün bu anılar size bunları yazdırabildiğine göre, herhalde o zamanlar ülkenizi çok özlüyordunuz, Inno’nun kuzeni gibi reddetmemiştiniz. Bu da herkesin Aya’yı neden sevdiğini daha iyi açıklıyor. Çünkü Aya’nın öyküsü çok gerçekçi ve insancıl.
M. Abouet: 12 yaşımda okumaya gittikten sonra, 10 yıl boyunca Fildişi Sahilleri’ne hiç gidemedim. O dönem bir günlük tutmadım. Afrika benim kimliğimin bir parçası. Tüm anılarım benim kişiliğimi oluşturan ögeler. Beni oluşturan parçaların çekirdeğinde hep orası var. Çocukluğumda yaşadığım mahallede olmam için gözlerimi kapamam yeterli. Fiziksel olarak oraya gitmeme gerek yok.

Aya’da bir ülkeyi, mutlu anılarımı anlatma kaygısı var. Yaşamın sorunlarını paylaşma, okuru alıp o büyüleyici mahalleye götürme ve orada yaşlısı genci herkesi karşısına çıkarma arzusu. Kızların yavaş yürürken çok hızlı konuşmaları, Moussa’nın Toyota’sının kükreyişi, açıkhava barlarındaki 70’lerin müziği, kızların kalçalarını sağa sola sallamaları, soslu yemekler, bira içen amcalar… Evet Aya’da bu tatlı ortamı okurla paylaşma arzusu var. Be nedenle Aya albümleri gerçek ve insancıl.
Kültürünüz bizimkine çok benziyor. Mesela tanımadıklarımıza bile ‘teyze, amca’ deyişi bizde de var. Oradaki akrabalarınız, dostlarınız Aya’yı gördüklerinde sevdiler mi? Kimse karikatürize olmaktan şikayetçi olmadı mı? Kendinizi hangi karaktere yakın hissediyorsunuz peki?
M. Abouet: Aya Fildişi Sahilleri’nde çok meşhur oldu. Ama ben onlara bu kitaplarla hiçbir şey öğretmiyorum; çünkü bu zaten onların yaşamı. Aya 13 dile çevrildi bugüne kadar. Vatansever oldukları için, bu onları çok duygulandırdı.
Özellikle Akissi karakterine, yani Aya’nın küçük kız kardeşine kendimi çok yakın hissediyorum. Aslında tüm karakterlerime yakınım ama Akissi başka.

İllüstrasyonlara gelirsek eğer; Clément Oubrerie eşiniz. 12 yaşınızdayken sizin gözlerinizin önünde olan sahneleri onun çizmesini nasıl sağladınız? Aya’yı yaratma sürecinde birlikte Fildişi Sahilleri’ne gittiniz mi? Hem Fransız hem de Afrika kültürüne yakın olmanın size olumlu bir etkisi oldu mu? Çünkü her iki toplumun da neye güleceğini, neye güceneceğini iyi biliyorsunuz.
M.Abouet: Bir illüstratörle birlikte çalışırken onun grafik dünyasını, duyarlılığını, renklerini, stilini iyi tanıyor olmak gerekir. Aynı şey bir yazarla çalışırken de gerekli. Clément, Aya’da ne anlatmak istediğimi hemen anladı. Birlikte Abidjan’a gittik. Orada pek çok taslak hazırladı.
Elbette her iki kültürün orta noktasında olmak, hassas pek çok konuya dışardan bakmama olanak veriyor. Bugün anavatanından uzaklaşma, göç etme, yolculuğa çıkma başkalarına açılmaya olanak sağlayan zenginleştirici birer tecrübe. Kendini keşfetme… Ve bu çoğul kimliğin beni oluşturduğu kesin. Benim kişiliğimin bir parçası.

Sylvain bana Aya’nın animasyon filminin çok yakında çıkacağı müjdesini verdi. Ne zaman vizyona girecek? Film yalnızca birinci albümünü mü konu edecek, yoksa tüm kitapları mı? Peki kitaplar daha devam edecek mi?
M.Abouet: Film, ilk iki kitabın uyarlaması oluyor. 2012’nin ilk çeyreğinde hazır olacak gibi. Şimdilik 6. kitapta duracağız.
Bir oğlunuz var. Kaç yaşında? Fildişi Sahilleri ile onun arası nasıl?
M.Abouet: Oğlum 4.5 yaşında. Fildişi Sahilleri’ni biliyor. Onunla çok sık gidiyoruz. Sık sık anneannesiyle telefonda konuşuyor. Ona anavatanımdan öyküler anlatıyorum. Afrika’dan kopuk yetişmesini istemiyorum. Çünkü onun neşeli kişiliğinde çift kültüre sahip olmanın önemi büyük olacak.
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...