Sadeleşmek şart!

Bir süredir bunaldım. Onu güncelle, bunu güncelle. Oradaki postaları kontrol et. Buradaki mesajlara bak. Skype’a bak, Msn’e bak, Twitter’a bak, Blog’a bak, Facebook’a bak. Üye olduğum Yahoo Groups’lara bak. Eskiden bir ICQ vardı. Şimdilerde kimse yüzüne bile bakmıyor. Bütün bu işleri cep telefonlarından yapabildiğimizi ilk öğrendiğimde, çok hoşuma gitmişti. Ama şimdi mutsuzum. Her an ulaşılabilir olmak istemiyorum. Her an herkese ulaşmak istemiyorum. Yemeğe gidiyorum. Sohbette en ufak bir boşluk olduğunda, herkesin eli hemen telefonuna gidiyor. Herkes hemen bulunduğu yeri, yediğini, içtiğini, gördüğünü yazıyor. Artık yeni bir uygulama, sosyal ağ görmek istemiyorum. Sadeleşmek şart!

Angry Birds maceralarımdan söz etmiştim. Uygulama güncellendikçe, oyunu oynamaya devam ediyorum. Farmville ve benzeri uygulamalardan ise başından beri kaçmıştım. Geçen haftasonu Bakery Story’de neymiş bir bakayım, dedim. Bir cuma-cumartesi pasta yapmak, kahve pişirmek, sinekleri kovmak, yeni masa ve sandalye almakla geçti. Bu arada evde sürekli bir tartışma vardı; çünkü ben pastane işletirken, Yekta da restoran açmıştı ki… Cumartesi gecesi pastanedeki pastaları zamanında pişirebilmeye çabalarken, ocağın üzerinde duran gerçek pilavın dibini tutturunca iki uygulamayı birden silmeye karar verdik. Dedim ya: Sadeleşmek şart!


Hem kişisel, hem işle ilgili takip etmem gereken kanallar iyice çoğaldı. Hayır bir insanın dört tane e-posta adresi niye olur ki? Hadi biri iş, biri özel. Peki ötekiler niye durur? Aslında bütün bu sadeleşme isteğine önayak olan Superonline’dan, kullandığım e-posta adresimi yenilemek istiyorsam yapmam gerekenlerin yazılı olduğu e-postayı almamla başladı. Hemen hayır dedim. Çünkü biliyorum: Sadeleşmek şart!

Yaklaşık 15 gün önce, hem telefonla konuşup hem yemek yaparken, iphone’um borcamın üzerine düştü ve ekranının üzerindeki cam kırıldı. Sabit hatlar gerçekten ‘sabit’ken böyle bir sorunla nasıl karşılaşabilirdi ki insan? Önce şeffaf bantla kırılan camlarım üzerini bir güzel kapladım. Telefonu öyle kullanmaya devam ettim. Bu arada sürekli üzerine dokunup komut verdiğim için çatlaklar iyice büyüdü. Sonra bir arkadaşım, şehir efanesi sayılabilecek birşey anlattı: İçinde gaz sıkışıyormuş, patlıyormuş. O zaman dedim. İşte tam zamanı: Sadeleşmek Şart!

Hafta içinde şöyle ucuz, konuşmaktan başka bir işe yaramayan bir telefon almak için dolandım biraz. Hiçbir yerde böyle bir telefon yok. En azından ben baktığım yerlerde bulamadım. Neyse bugün ailede eskilerini saklayanlardan en basitinden bir Nokia telefon geldi. Heyecanla sim kartımı taktım ve uygulamalara veda ettim. Bakalım ne kadar dayanabileceğim?!

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: