Yeni yıl yeni düşünceleri, yeni kararları ve yeni uygulamaları da beraberinde getirir. 1 Ocak sabahına farklı bir birey olarak uyanacağına inanmayan neredeyse yok gibidir.
Oysa Alessandro Baricco’nun Türkçe’de yeni yayımlanan kitabının anakarakteri Mr Gwyn öyle yeni yılı filan bekleyemiyor. Bir gün aniden karar veriyor ve arada sırada yazılarını gönderdiği Guardian’a bir hafta sonra yayımlanmak üzere bir metin gönderiyor. Bu metinde yazarın artık yapmaktan vazgeçtiği elli iki şeyin listesi, ki bunların arasında da artık kitap yazmamak ve yayımlatmamak, var.
Öncelikle Mr Gwyn’i biraz tanıyalım. Kendisi uluslararası alanda tanınan ve sevilen Londralı bir yazar. Kimseyle bir sorunu yok. Telif hakları ajansıyla arası iyi. Onu başarılı, sakin, herkes kadar takıntılı biri olarak tanımlamak en uygunu olacaktır.
Peki ama böyle popüler, sevilen ve beğenilen bir kişi, nasıl olur da tam mesleğinin doruk noktasındayken aniden ortadan kaybolmaya karar verebilir? Onun yaşadığı pek çok yazarın da başına gelen bir tür fazla görünür olma ya da üretememe bunalımı değil.
Onun kararı çok keskin. O, telif hakları ajansı Tom Bruce Shepherd’ın ısrarlarına, adresine gönderilen yeni baskı sözleşmelerine, hayran mektuplarına aldırmıyor, hepsini görmezden geliyor. Önce bir süre emeklilik yaşamı sürüyor, sonra da yepyeni bir şey yapmaya, kopyacı olamaya, karar veriyor. Daha açık bir dille Mr Gwyn, artık yaşamını tanımadığı insanların portrelerini yazarak kazanmak istiyor. Bunun için hemen bir stüdyo kiralıyor, Tom’un aslında kendisini gözetlemesi için görevlendirdiği Rebecca’yı asistanı olarak işe alıyor ve portrelerini yazmaya başlıyor.
Okur, Mr Gwyn’in kırılgan dünyasına girdiğinde, ona sıkıntı veren şeyin ne olduğunu aramadan edemiyor. İnsanın ilk olarak aklına onu sürekli arayarak bezdiren, yaptığı işe geri dönmesi için ısrar eden ajansı Tom geliyor. Bir yazarın üzerindeki ajans ve yayıncı baskısının varlığı tartışılmaz. Yazarın kaleminden çıkan edebi eser, ajansının ve yayıncının eline geçtiğinde ticari bir mala dönüşürken, o ticari malı kitabevinden satın alan okur onu tekrar edebi bir esere dönüştürmeye çabalar. Elbette para kazanmak, ticari bir mal üretmek dürtüsüyle yazanlar da var ama onlar şu anda tamamen konumuz dışında.
Baricco bir konuşmasında meslek olarak kendine yazma eylemini seçen kişinin, bu işi neden yaptığına dair sorulan sorulara yıllar içinde farklı farklı yanıtlar verebileceğini söylüyor. Başlarda yazar ailesini, okurları, öteki yazarları etkilemek için yazarken, yıllar içinde bütün bunların kaybolduğunu ve yazarın kendi yazma eylemini yapış şekline vurulduğunu belirtiyor. Bakın o okuma ve yazma eylemlerini birbirinden şöyle ayırıyor: “Hayatımızı değiştirdiği; bizi gerçeğe yaklaştırdığı; bize pek çok şey öğrettiği; içinde kendimizi, hislerimizi bulduğumuz için kitap okuyoruz. Oysa yazma eylemini yalnız tek bir düşünceyle yapıyoruz, gerçekten tek bir şey için, ne daha azı ne de daha fazlası… Yazıyoruz çünkü yazmak evrendeki nadir olanı, ruhumuzdaki değerli olanı seçip çıkarmaktır ve bu işi yaparken ellerimizi kullanıyoruz ve akıl almaz güzellikteki başka malzemeleri de; dili, sözcükleri, sözcüklerin tınısını, öykünün soluğunu. Ellerimizle çalışmak hoşumuz gidiyor. Çünkü bütün bunlarla bir insan aklının neleri yapabileceğine şahit olmak ve bir ustanın, ki bu kişi o anda biziz, lezzetini bir şekilde ifade etmek istiyoruz.”
Mr Gwyn, tertemiz, duru bir kitap. Baricco’nun yalın ama akıcı dili okuru bir çırpıda içine çekiyor. Okur, Mr Gwyn’in ne kadar kırılgan olduğunu okumaya başladığı ilk satırlardan anlıyor ve bu masalsı yolculuk boyunca onu bir kez daha küstürmemek için elinden geleni yapıyor.
Aslında kitapla ilgili yazılabilecek daha pek çok ayrıntı var. Mr Gwyn’in Camden Town’lu bir ustaya yaptırdığı stüdyodaki sırayla sönen ampuller, yazdığı portreler ve bu portrelerin sahiplerinin yaşamları… Okurla Mr Gwyn arasındaki bağı koparıp, Gwyn’i incitmemek için bütün bunları saklı tutmak çok yerinde olacak.
Mr Gwyn’e ulaşmak için: http://www.canyayinlari.com/tanim.asp?sid=HBNXTXVOPG1GLBVQJBFJ