İlk kez Berlin’e 2005 yılında gitmiştim. O yıl Frankfurt Kitap Fuarı’nın fellowship programına katılmış ve dünyanın farklı ülkelerinden gelen yayıncılarla Almanya’daki yayınevlerini gezmiştik. O bir iki günlük Berlin gezisinde Charlie’s Check Point’i, Unter den Linden’i, Jüdisches Museum’u, Dussmann’ı, KaDeWe’yi görmüştüm ama hiçbir yeri detaylı olarak gezememiştim. Gerçi bu kez de öyle oldu. Hem yılbaşı zamanı olduğu için hem de pazara denk geldiği için her yer kapalıydı. Berlin bence insanı geri çağıran bir kent. Sürekli bir tamamlanmamışlık hissi kalıyor. O nedenle en kısa zamanda oraya tekrar gitmeyi çok isterim.
Berlin karelerim ve notlarım:

Literaturhaus
Adres: Fasanenstraße 23, Tel: +49 30 887286
Şanslıydık. İlk gün öğlen gider gitmez Literaturhaus’un kafesinde yer bulduk. Berlin’e ilk gittiğimde öğrenmiştim burayı. Kocaman bir bahçe içinde bulunan eski bir yapı. Hem edebiyat etkinlikleri yapılıyor, hem yazar evi olarak kullanılıyor. Ayrıca bir kafesi ve bir de kitabevi var.
Resim: Literaturhaus’un kafesinin camekanlı terasından gökyüzü
*

Menüde ne var?
Literaturhaus’ın menüsünde yok yok: Omletler, salatalar, et yemekleri, makarnalar…
Daha sonra bir başka gün kahvaltısını da denedim. Harikaydı! Berlin’deyken kesinlikle otelde kahvaltı etmekten vazgeçmeli insan. Otellerde kahvaltı hem pahalı, hem çok standart.
Gitmeden Çiğdem “mutlaka balkabağı çorbası içmelisin. Çekirdekli. Çok lezzetli oluyor,” demişti. Ama malesef yoktu. Onu yerine Perihan’ın sipariş ettiği kestane çorbasının tadına baktım. Çok güzeldi. ‘Acaba Bursa’da yapılıyor mudur,’ diye düşünmeden edemedim.
Benim payıma da balkabaklı gnocchi düştü. Başka bir kente ilk gidildiğinde yenilen yemek önemlidir. Hatıra olarak kalır insanın aklının bir kenarında.
Resim: Balkabaklı Gnocchi
*

Duvar
Kent merkezinde gezinirken Berlin Duvarı kalıntıları sık sık yolumuzu kesiyor.
Hatta yürürken caddenin ortasında uzanıp giden iki sıra arnavutkaldırımı taş fark ediyorum. Duvarın durduğu yeri gösteriyor o taşlar.
Elbette turistlere yönelik öyle çok şey var ki duvarla ilgili: Sanatçıların boyadığı duvar parçaları, içinde duvar parçası olan kartpostallar, renkli minik duvar parçalarından magnetler…
Ayrıca sokak aralarında asker giysili kişiler, o dönemin giriş-çıkış damgalarını da basıyorlar isterseniz… Ama parayla tabii.
Resim: Berlin Duvarı’nın üzeri sakızlarla kaplı bir parçası
*

Yorulduk ve açız
Soğuk havada ordan oraya gezinirken kendimizi Kreuzberg’te bulduk. Modern Graphics adlı çizgi romancıya daldık ve elbette kendimi kaybettim.
Çıktığımızda tüm dükkanlar çoktan kapanmış, her yer karanlık olmuştu. Oturacak bir yer bulma umuduyla yürüken bir anda harika bir kokunun bütün Oranienstraße’yi kaplamış olduğunu fark ettim. Köşeyi döndük. Koku, Hasır adlı Türk lokantası’ndan geliyordu. Kırk yıl düşünsem bir gün Almanya’ya gidip kebap yiyeceğim aklıma gelmezdi.
Bazısı yeni bir ülkeye gittiğinde yeni bir tat denemekten hoşlanmaz, yediklerinin benzerlerini hatta aynısını arar. Bu durumu oldum olası eleştiririm.
Ama bu kez bir şey dürttü ve Hasır’a girdik. Tatlı dilimiz sayesinde tıklım tıklım dolu olan lokantada kısa sürede kendimize bir yer bulduk ve oturduk.
İşkembeyle başladık. 35 yıllık hayatımda içtiğim işkembe çorbasının sayısı bir elin parmaklarını bile geçmez. Ama aklımdan silinmeyecek olanlardan ilki kesinlikle budur.
Adresler:
Modern Graphics, Oranienstraße 22
Hasır, Adalbertstraße 10
Resim: İşkembe Çorbası, Hazır Restaurant, Kreuzberg
*

Düüt! Düüt!
Babamın 64 model vosvosu satıldığında arkasından ne çok ağlamıştım. Adı bile vardı ‘Hiphip’. Bir ara nostalji gecesi yapıp ‘Herbie’ adlı filmi mutlaka tekrar izlemeli.
Friedrichstraße‘ye, Dussman’a doğru yol alıyoruz. Dussmann dudak uçuklatacak cinsten bir kitabevi. Önümüze bir araba galerisi çıkıyor.
Volkswagen’den ünlü gitar markası Fender için bir jest. Yılbaşı piyangosu bana vursaydı alacağım ilk şeylerden biri olur muydu? Olurdu!
Adres: Dussmann, Friedrichstraße 90
Resim: Volkswagen Fender Edition
*

Yılbaşı Panayırı
Gendarmenmarkt Berlin’in bir meydanı. Ortasında Alman Şair Friedrich Schiller’in bir heykeli bulunuyor. Ayrıca bu meydana bakan bir katedral ve bir de konser salonu var. Biz oradayken yılbaşı nedeniyle meydana bir panayır kurulmuştu. Minik bir giriş ücretiyle içeri girdik.
Heykelin karşısında bir sahne, sahnede müzisyenler…
Çevrede elişi takılar, keçeler, biblolar, sabunlar vs. satan tezgahlar…
Lokantalar, barlar, yiyecek kulübeleri…
Sosisler, sıcak şaraplar, biralar, elmalı strudeller, cipsler…
Yaşlısı, genci, çocuğu, bebeği, yerlisi, turisti herkes oradaydı!
Resim: Gendarmenmarkt’a kurulan panayırdan, elma cipsi tezgahı
*

31.12.2012,00:00
Yılbaşı gecesinde Unter den Linden’de bir etkinlik olacağını önceden duymuştuk. Ama Polis oraya çıkan pek çok yolu kapatmıştı.
Bir iki gün öncesinde havai fişek, kız kaçıran ve türevlerinin gürültüsüyle habire korkudan zıplayıp duruyorduk. Ama çevre çoluk çocuk doluydu.
Nasıl şenlikli bir gece olduğu anlamanız için bir sonraki fotoğraf karesi sanırım yeterli olacak.
Resim: Yılbaşı gecesi gökyüzü

GameOver
Ertesi gün karşılaştığımız manzara.
Resim: Ertesi güne kalan boş cephanelik
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...