Ispanaklı Saç Böreği

Geçen haftaki makarna yazımdan sonra annemden bir teşvik kredisi geldi: iki tane merdane.

Ben de ara vermeden çalışmalara devam etmeye karar verdim.

***

Bizim ailede anneannemin saç böreği çok meşhurdu. Ölmeden önce bana öğretmesini istedimse de pek ikna edemedim onu. Belki de yıllarca o kadar kalabalığa yapmaktan yorulmuştu. Bizleri geri çevirememiş ama “en azından öğrenmezlerse yorulmazlar,” demişti içinden.

Aradan 4 yıl geçti. Annemle bu haftasonu anneannemden kalan bayrağı devralmaya karar verdik.

İlk deneme olduğu için hatalarımız elbette oldu. Ama daha iyilerini yapacağımıza eminim.

Makarna hamurundan farklı olarak burada yalnızca su ve un karıştırılıyor.

Yarım paket unu yaklaşık bir buçuk bardak suyla yavaş yavaş karıştırarak hamuru yaptık.

IMG_3428

Yaptığımız hamuru küçük küçük parçalara ayırdık. Onları oklavayla incecik açtık. Harcı içine koyduk ve hamurun boş kısmını dolu kısmının üzerine kapattık.

IMG_3442

Sonrada onları önceden ısıtılmış büyük bir tavada pişirdik.

Sadece bununla kalmadı tabii ayrıca katmer ve sıkma da yaptık ama onları da başka bir zaman anlatırım artık.

Afiyet Olsun!

Taze makarna yapma çabası…

Ocak ayının son haftasında Çağla ile birlikte, arkadaşımız Yasemin’in davetiyle Ritz Carlton’da, Şef Umberto Cavina eşliğinde ‘basta bad pasta’ adlı workshop’a katıldık. Çağla bütün detayları “Artık ben de makarna yapabiliyorum!” başlığıyla blogunda paylaşmıştı. Çağla Badem‘i hala keşfetmediyseniz hemen tıklayın derim.

Dün akşam kuzenler bizdeydi. Ben de acaba yapabilir miyim diye delimsirek bir cesaretle işe giriştim. Genelde yemek tarifleri veren sitelerde ya da kitaplarda hep yapılacaklardan söz edilir. Kesinlikle yapılmayacaklar, olabilecek hatalar hiç yazılmaz. Bu ilk taze makarna denememde bir takım hatalarım oldu itiraf ediyorum. En azından deneyeceklere öğütler niteliğinde hepsini buraya sıralamak istedim.

Bize orada verilen tarifte makarna hazırlamak için; 1 kg un, 12 yumurta ve 1 kaşık zeytinyağı yeterli denmişti. Yumurtaların durumuna göre zeytinyağını 1 kaşık daha fazla koyabilirsiniz.

fotograf 4

Yarım paket unu ve 6 yumurtayı derince bir kapta önce kaşıkla biraz karıştırdım. Sonra elimle yoğurdum.

Benim yaptığım bir numaralı hata un seçimim oldu. ‘Özel amaçlı tam buğday unu’ kullandım. O unun içindek kepek de olduğu için kepekli makarna gibi oldu.

fotograf 3-3

Hem yumurtalardan hem de unun renginden karışım epeyce sarı-turuncu bir renk oldu.

fotograf 2Hamuru yeterince yoğurduğum hissine kapılınca, taze biberiyeleri yıkayıp minik minik doğradım ve onu hamurun için kattım.

Aslında biberiyeleri, yumurtalı karışımın içine koymalı ve hep birlikte yoğurmalıydım. Ayrıca koyduğum iki üç dal biberiye çok az geldi. Mutlaka daha fazla koymalı.

Şef Umberto, hamurun içine adaçayı da koymuştu. Malesef taze adaçayı bulamadığım için ben birşey koymadım.

Sonra bu hamuru güzelce bir kurulama bezine sardım ve 30-40 dakika kadar bekledim.

fotograf 5

Sıra hamur açmaya geldi. Etkinlik sırasında hamuru merdane ile açmıştık. Merdanem olmadığı için oklava ile açmaya çalıştım.

Oklava kullandığımdan açarken epeyce zorlandım. Ayrıca yeterince ince de olmadı. Ama ben ikiye kesip tekrar tekrar inceltmeye çalıştım.

fotograf 1

Hamuru yeterince ince açınca, ama yufka kadar da değil elbette, onu eşarp gibi katladım ve sonra ondan şeritler kestim. Kestiğim şeritleri üst üste yığdım.

Sosu önceden hazırladım ama makarna suyunu koymak için kuzenlerin gelmesini bekledim.

*

Elimle açtığım makarnaları gösterdiğimde görüntü ve tat açıkçası kimsenin ilgisini çekmedi.

Benden size tavsiye mutfakta olan biten size kalsın.

Yılmadım sosu ısıttım. Makarnaları içine attım. Sonra minik kaselere tadımlık olarak koydum.

Onları fesleğen yaprağıyla süsledim.

Malesef fotoğraf çekmeye fırsat kalmadı hepsi yendi bitti.

Ich bin Berliner

İlk kez Berlin’e 2005 yılında gitmiştim. O yıl Frankfurt Kitap Fuarı’nın fellowship programına katılmış ve dünyanın farklı ülkelerinden gelen yayıncılarla Almanya’daki yayınevlerini gezmiştik. O bir iki günlük Berlin gezisinde Charlie’s Check Point’i, Unter den Linden’i, Jüdisches Museum’u, Dussmann’ı, KaDeWe’yi görmüştüm ama hiçbir yeri detaylı olarak gezememiştim. Gerçi bu kez de öyle oldu. Hem yılbaşı zamanı olduğu için hem de pazara denk geldiği için her yer kapalıydı. Berlin bence insanı geri çağıran bir kent. Sürekli bir tamamlanmamışlık hissi kalıyor. O nedenle en kısa zamanda oraya tekrar gitmeyi çok isterim.

Berlin karelerim ve notlarım:

IMG_2747

Literaturhaus

Adres: Fasanenstraße 23, Tel: +49 30 887286

Şanslıydık. İlk gün öğlen gider gitmez Literaturhaus’un kafesinde yer bulduk. Berlin’e ilk gittiğimde öğrenmiştim burayı. Kocaman bir bahçe içinde bulunan eski bir yapı. Hem edebiyat etkinlikleri yapılıyor, hem yazar evi olarak kullanılıyor. Ayrıca bir kafesi ve bir de kitabevi var.

Resim: Literaturhaus’un kafesinin camekanlı terasından gökyüzü

*

IMG_2749

Menüde ne var?

Literaturhaus’ın menüsünde yok yok: Omletler, salatalar, et yemekleri, makarnalar…

Daha sonra bir başka gün kahvaltısını da denedim. Harikaydı! Berlin’deyken kesinlikle otelde kahvaltı etmekten vazgeçmeli insan. Otellerde kahvaltı hem pahalı, hem çok standart.

Gitmeden Çiğdem “mutlaka balkabağı çorbası içmelisin. Çekirdekli. Çok lezzetli oluyor,” demişti. Ama malesef yoktu.  Onu yerine Perihan’ın sipariş ettiği kestane çorbasının tadına baktım. Çok güzeldi. ‘Acaba  Bursa’da yapılıyor mudur,’ diye düşünmeden edemedim.

Benim payıma da balkabaklı gnocchi düştü. Başka bir kente ilk gidildiğinde yenilen yemek önemlidir. Hatıra olarak kalır insanın aklının bir kenarında.

Resim: Balkabaklı Gnocchi

*

IMG_2815

Duvar

Kent merkezinde gezinirken Berlin Duvarı kalıntıları sık sık yolumuzu kesiyor.

Hatta yürürken caddenin ortasında uzanıp giden iki sıra arnavutkaldırımı taş fark ediyorum. Duvarın durduğu yeri gösteriyor o taşlar.

Elbette turistlere yönelik öyle çok şey var ki duvarla ilgili: Sanatçıların boyadığı duvar parçaları, içinde duvar parçası olan kartpostallar, renkli minik duvar parçalarından magnetler…

Ayrıca sokak aralarında asker giysili kişiler,  o dönemin giriş-çıkış damgalarını da basıyorlar isterseniz… Ama parayla tabii.

Resim: Berlin Duvarı’nın üzeri sakızlarla kaplı bir parçası

*

IMG_2810

Yorulduk ve açız

Soğuk havada ordan oraya gezinirken kendimizi Kreuzberg’te bulduk. Modern Graphics adlı çizgi romancıya daldık ve elbette kendimi kaybettim.

Çıktığımızda tüm dükkanlar çoktan kapanmış, her yer karanlık olmuştu. Oturacak bir yer bulma umuduyla yürüken bir anda harika bir kokunun bütün Oranienstraße’yi kaplamış olduğunu fark ettim. Köşeyi döndük. Koku, Hasır adlı Türk lokantası’ndan geliyordu. Kırk yıl düşünsem bir gün Almanya’ya gidip kebap yiyeceğim aklıma gelmezdi.

Bazısı yeni bir ülkeye gittiğinde yeni bir tat denemekten hoşlanmaz, yediklerinin benzerlerini hatta aynısını arar. Bu durumu oldum olası eleştiririm.

Ama bu kez bir şey dürttü ve Hasır’a girdik. Tatlı dilimiz sayesinde tıklım tıklım dolu olan lokantada kısa sürede kendimize bir yer bulduk ve oturduk.

İşkembeyle başladık. 35 yıllık hayatımda içtiğim işkembe çorbasının sayısı bir elin parmaklarını bile geçmez. Ama aklımdan silinmeyecek olanlardan ilki kesinlikle budur.

Adresler:

Modern Graphics, Oranienstraße 22 

Hasır, Adalbertstraße 10

Resim: İşkembe Çorbası, Hazır Restaurant, Kreuzberg

*

IMG_2783

Düüt! Düüt!

Babamın 64 model vosvosu satıldığında arkasından ne çok ağlamıştım. Adı bile vardı ‘Hiphip’. Bir ara nostalji gecesi yapıp ‘Herbie’ adlı filmi mutlaka tekrar izlemeli.

Friedrichstraße‘ye, Dussman’a doğru yol alıyoruz. Dussmann dudak uçuklatacak cinsten bir kitabevi. Önümüze bir araba galerisi çıkıyor.

Volkswagen’den ünlü gitar markası Fender için bir jest. Yılbaşı piyangosu bana vursaydı alacağım ilk şeylerden biri olur muydu? Olurdu!

Adres: Dussmann, Friedrichstraße 90

Resim: Volkswagen Fender Edition

*

IMG_2878

Yılbaşı Panayırı

Gendarmenmarkt Berlin’in bir meydanı. Ortasında Alman Şair Friedrich Schiller’in bir heykeli bulunuyor. Ayrıca bu meydana bakan bir katedral ve bir de konser salonu var. Biz oradayken yılbaşı nedeniyle meydana bir panayır kurulmuştu. Minik bir giriş ücretiyle içeri girdik.

Heykelin karşısında bir sahne, sahnede müzisyenler…

Çevrede elişi takılar, keçeler, biblolar, sabunlar vs. satan tezgahlar…

Lokantalar, barlar, yiyecek kulübeleri…

Sosisler, sıcak şaraplar, biralar, elmalı strudeller, cipsler…

Yaşlısı, genci, çocuğu, bebeği, yerlisi, turisti herkes oradaydı!

Resim: Gendarmenmarkt’a kurulan panayırdan, elma cipsi tezgahı

*

IMG_2952

31.12.2012,00:00

Yılbaşı gecesinde Unter den Linden’de bir etkinlik olacağını önceden duymuştuk. Ama Polis oraya çıkan pek çok yolu kapatmıştı.

Bir iki gün öncesinde havai fişek, kız kaçıran ve türevlerinin gürültüsüyle habire korkudan zıplayıp duruyorduk. Ama çevre çoluk çocuk doluydu.

Nasıl şenlikli bir gece olduğu anlamanız için bir sonraki fotoğraf karesi sanırım yeterli olacak.

Resim: Yılbaşı gecesi gökyüzü

IMG_2981

GameOver

Ertesi gün karşılaştığımız manzara.

Resim: Ertesi güne kalan boş cephanelik

Çizgi film Mantarları

Yağmur yağdıkça aklıma aniden beliriveren mantarlar geliyor.

Çizgi film mantarlarını nasıl bilirsiniz?

Kırmızı, üzeri beyaz puanlı, şeker, sevimli, neşeli, komik, gizemli…

Hemen Google’a Cartoon ve mushroom sözcüklerini yazdım ve evet tam da tahmin ettiğim gibi oldu… Bakın…

googlemantar

İşte size birkaç örnek daha.

Google’da arana kelime: Smurfs mushroom. Çıkan görüntü:

4503570599_a5c8b5aceb

Google’da arana kelime: Miffy mushroom. Çıkan görüntü:

DownloadedFile

Google’da arana kelime: HelloKitty mushroom. Çıkan görüntü:

images

Gerçekten de çok sevimliler değil mi?

Aha, işte orada durun.

Oğlak yayınlarından çıkan Jilper Barutçiyan imzalı bir kitapçık var.

Adı Başlıca yenilebilir, lezzetli mantarlar ve Başlıca öldürücü zehirli mantarlar.

Burada okuduğum bir bilgiyi paylaşıyorum. Biraz önce sözünü ettiğim mantarın adı Amanita muscaria.

Ve zehirli bir mantar.

Nedense çocuklara yapılan pek çok üründe belki de albenisi fazla olduğu için hep bu mantar kullanılır. Doğada albenili şeylere aman dikkat! Zaten aldanan hep yakalanmaz mı?

Kitaptan bir bilgi de yağmurlu havalarda Amanita muscaria‘nın üzerindeki beyaz pullar yok olabiliyor ve yenilebilir kırmızı mantar Amanita caesarea ile karıştırılabiliyor.

Bakın bu da ana sınıfındayken okulda yaptığımız bir gösteride ben… Aklımdaki mantar imgesinin buradan geldiği kesin.

mantar

Orada gözlüklü  Amanita muscaria olarak karşınızdayım.

Aman bu kitapçıktan mutlaka bir tane edinin sonra çocuğunuz okulla birlikte gittiği orman gezisinden elinde bir Amanita muscaria ile geri dönmesin.

Benden size söylemesi!

ROM; Romanian Chocolate Bar

Soysal’ın organize ettiği Perakende Günleri, bu sene de 28-29 Kasım tarihlerinde yine Lütfi Kırdar’da.

Fırsat buldukça katılıp ilginç şeyler öğreniyorum.

Facebook’ta gördüğüm bir resim bana birşeyi anımsattı ve daha önce Perakende Günleri’nde öğrendiğim bir bilgiyi hemen paylaşmak istedim.

1964’ten bu yana Romanya’da üretilen çikolatalı bar markası ROM’un gençlere ulaşmak için uyguladığı bir pazarlama yöntemi…

İşte herşey bu videoda…

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: