Yıl 1996. Belçika’nın Brüksel yakınlarındaki Lennik kasabasına değişim öğrencisi olarak gitmiştim. Diğer Türk öğrencilerle birlikte Centraal Station(Merkez Tren İstansyonu)’nun yakınında, self-service bir restoran bulmuştuk. Kızlar otururken, ben yiyecek birşeyler almak için kalkmıştım. Aldığım şeylerin ödemesini yaparken 1 Frank çıkmamış, kasiyer kız ödemeden bir yere gidemeyeceğimi söylemişti. Masada oturan arkadaşlarımdan 1 Frank istemek için, kasiyer kızdan izin almıştım. Onda bile bana güvensiz gözlerle bakmıştı.
O zamanlar bu duruma ne kadar çok bozulmuştum. Belçikalılar’ı cimri olmakla eleştirmiştim.
Birkaç ay sonra, Schaerbeek (Brüksel’deki Türk Mahallesi)’te bir Türk marketinde… Markette Türk Marka herşey vardı. Ben hemen küçük bir teneke zeytin almıştım. Param yetmeyince bizim Türk bakkal ‘Kalsın abla!’ demişti. Ay, bir hoşuma gitmişti ki! 7 ay, ülkemden uzak olmamın da verdiği özlemle, ağlamaya başlamıştım.
Yıl 2011. İstiklal Caddesi’nde bir dükkandayım. Aslında, paralarımız değiştikten sonra benzeri durumları daha önce de sık sık yaşadım. Kasadaki oğlan ödemem gerken tutarı söyledi: ‘11.80’
Bende de ya 11.50 verecek kadar ya da 12.00 Lira verecek kadar bozukluk var. Haydi bilim bakalım elimde kaç tane 1 TL’lık, kaç tane…? Şaka yapıyorum.
Ben 11.50 verdim; çünkü başıma gelecekleri biliyorum. Kasiyer oğlan sordu: “Hanımefendi, yalnız 30 kuruş daha vermeniz lazım.”
“1 TL var,” dedim. “Tabii olur,” dedi pişkin pişkin.
Bu kez baktım ki hiç ödemeye niyeti yok: “Peki siz de 20 kuruş var mı?”
“Yok malesef.”
Müdür çağrıldı. Bozukluk soruldu. Müdür benim 11.50 ödememi kabul etmedi. Müdür yukarı çıktı biraz sonra 10 kuruşlarla döndü. Ben o arada çoktan kredi kartı ile ödememi yapmıştım.
Çok yakın zamanda başıma gelen bir başka olay daha: Ev eşyaları satan bir mağazadayım. Çöp kutusu alacağım. Bu tip yerlerde, herşeyi taksitle sattıkları için, çoğu zaman hiç nakit para olmuyor. Kasiyer kızın bana 60 kuruş para üstü vermesi gerekiyor ve bana şöyle diyor: “İyi günler hanımefendi. Önemli değil. Bizce sorun yok.”
Bir arkadaşım, “o kadar da üzerlerine gitme sonuçta çoğu zaman bu para kasiyerlerden çıkıyor,” dedi. Bu da onların işi. Söylesinler yönetimlerine ya küsüratlı satış fiyatları koymasınlar ya da bozdursunlar sabahtan paralarını.
Mağazacılıkta aksilikler her zaman olur. Bozuk çıkmaz, pos makinesinde kağıt biter vs. Kendim de perakende sektörü içinde olduğum için biliyorum. Ama büyük marketlerin kasalarından günde yüzlerce hatta binlerce kişi geçiyor. Bu kuruşlar birike birike acaba nasıl bir haksız kazanç yaratıyor?
Bu yazının ardından yarın ilk işim, bizim mağazalarda kuruş bulundurmaları için satış elemanlarımızla konuşmak olacak.
Evet çok haklısın Burcu’cum. Bu kuruşlar benim de kafama takılıyor. İnsani boyutu da eneteresan elbette. Belçika’da yaşadıklarını ben de yurtdışında iken yaşamıştım. Enteresan birçoğumuz bu tip şeyleri fark ediyoruz demek. Fark ne acaba??? Eline sözlerine sağlık. Çok güzel hissettiriyorsun.
Yazıyı yazarken, o zaman sinir olduğum şeyi şimdi kendim yapıyorum dedim.
Bozuk para çantası taşımayı öğrenmeliyiz. Oysa bizde hala, bozuk paralar hemen kumbaraya gidiyor.
Güzel dileklerin için teşekkür ederim.
Bu arada 10 Cent yazmışım hep. Neyse ki oradayken kaldığım evdeki kardeşim Bart, yazımı goggle translate sayesinde okumuş ve bana düzelttirdi.
Ben de 10 cent’leri 1 Frank yaptım.